vefa

Vefa 

Vefalı olmak, unutmamak değildir.

Nedense hep karıştırırız.

Belki de unutmaya eğilimli olduğumuzdan, her şeyi unuttuğumuzdandır.

Bu yanılgı.

Oysa bazen tam tersine, vefamızı göstermek, vefalı olduğumuzu anlatmak için unutmak, unutmak, unutmak gerekir.

Unutmak, her zaman alçaklık değildir.

Bazen de bağışlamaktır.

Aslında hiç unutamadığımız bir şeyi, bir tür bilgelik bilgisiyle, maskesiyle de diyebiliriz.

Hiç hatırlamıyormuş gibi yapmak da unutmanın erdemlerinden biri sayılabilir.

Hem unutmazsak nasıl vefalı olabiliriz ki?

Vefa, bazen bir insanı, bir anı, bir durumu unutmaktır.

O insana rağmen elbette.

O ana, yaşantıya, duyguya, duruma gösterdiğimiz vefa sebebiyle.

Bırakalım şimdi “Vefa bir semtten ibaretmiş meğer” diye şairane, cümle kırması dizeler kurmayı.

Aslında vefa o semtten hiç ayrılmamaktır.

Ayrılıp da üstüne timsah gözyaşları akıtmak değil!

Vefalı olmak için unutmak zorundayız.

Tuhaf mı geldi bu cümle?

Doğru, bana da önceleri tuhaf geliyordu.

Ben artık vefayı, hatıralara tam bağlılık, ilk yaşantılardan hiç kopmamak, ayrılmamak, bir evi, bir şehri, bir anıyı terk etmemek ve duygusuyla teselli bulmak yerine, yeniden yaşamak üzere geri dönmeyi göze alabilmektir diye tercüme ediyorum..”

Haydar Ergülen

 

Güzel ve anlamlı yazıları buradan ziyaret edebilirsiniz.

 

Bir yanıt yazın